Memleketim Radyo
Sevgi, Dostluk,Samimiyet...

Kişisel Gelişim

"Mutluluğun anahtarı ve hayatın anlamı sıradan gibi görünen yaşantılarda gizlidir" 
 
Mutluluk Üzerine Üç Beş Söz
 
Mutluluk üzerine düşünmek, çocuksu bir hayal dünyasına alır götürür beni. İyilerin kötülerin birbirinden net olarak ayrılabildiği; iyilerin tümüyle iyi, kötülerin tümüyle kötü; iyilerin, doğruların eninde sonunda hep kazandığı masallara, eski Türk filmlerine... Masalların sonlarında rastlanan “gökten üç elma düştü” mutluluğu gelir aklıma. Hoş bir mutluluk içinde hissederim kendimi: her şey sanki kendiliğinden ve doğal olarak iyi olacak; sanki birileri sihirli bir şeyler yapacak, her şey birden değişiverecek ve sonsuzluğa uzanacak. Oysa gerçek öyle midir? Mutluluk nerededir, nasıl elde edilir, hatta mutluluk nedir bilinmez. Mutluluk tek başına ne sevinç ne neşe ne de başarıdır… Belki de en çok taşan bir coşku ve dingin bir iç huzurudur… Herkese uyan bir mutluluk tanımlanamaz; herkesin mutluluğu kendine göredir, kendine özgüdür. Mutlu olmak için her şeyi olduğu düşünülen mutsuz olabilirken, yokluk ve yoksunluk içinde yaşayan bir başkası mutlu bir hayat sürdürebilir. Mutluluğun kendiliğinden geleceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Mutluluk ancak büyük bir emek harcanarak elde edilebilir. Fakat ne yapılabileceği konusunda herkese uygun bir mutluluk reçetesi sunulamaz. Herkes kendini mutsuz hissettiği zamanlara bakarak, kendisi için birtakım ipuçları bulabilir. Fakat mutsuzluğu yenmek, mutlu olmanın garantisi değildir. Birçok kişiye göre daha mutlu olan insanlara bakmak da bazı ipuçları verebilir insana, fakat aslolan kendine özgü mutluluk kaynakları bulmaktır. Yine de bu yazıda diğerlerine göre daha mutlu bir yaşam sürdüren insanların bazı özellikleri verilecektir. Diğer insanlara göre daha mutlu insanlara baktığınızda şunları görürsünüz: Mutlu insan, güçlü ve zayıf, iyi ve kötü yönlerini, sınırlarını, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilir; rahatsızlık duymadan bunları kendisinin bir parçası olarak görür. Kendisini tanır. Kendisini ve diğer insanları olduğu gibi kabul eder. Başkasını değiştirmek için zorlayıcı bir çaba içine girmez. Olumsuz, zayıf ve kötü yönleri için kendisine anlayışlı davranır. Kusursuz olmadığını bilir ve kendini kusursuzmuş gibi davranmak zorunda hissetmez. Güçlü ve iyi yönlerini, kendini ve çevresindekileri geliştirmek için cömertçe kullanır. İsteklerine ve gereksinimlerine sahip çıkar. Diğer insanları yok saymadan kendi isteklerine sahip çıkar ve onları gerçekleştirmeye çalışır. Kendi istek ve gereksinimlerinin bazen gerçekleşemeyeceğini bilir ve elde edemediklerinden dolayı kimseye düşmanlık hissetmez. Ne öç alma peşine düşer ne de kin tutar. Hem kendini hem başkasını affedebilir. Kendisini sever ve kendisine güvenir. Kendisiyle barışıktır. En az kendisini sevdiği kadar başkalarını da (kuşku, haset ya da kıskançlık duymadan) sever. Başkalarının kendisini sevdiği konusunda hiçbir şüphe duymaz. Herkesi sevmek zorunda olmadığını, kendisini de herkesin sevemeyeceğini kabul eder. Kendi becerilerine, güçlerine güvenir. İyi bir insan olduğunu, her türlü iyilik ve ödülü hak ettiğini düşünür. Kendisine yanlış yapma hakkı tanır. Kendi hatalarına gülebilir. Başarısızlıklarından ve yaşadıklarından ders almasını bilir. Sıradan başarılardan bile zevk alır. Yarışmaktan çekinmez, fakat hayatın yarışmaktan ibaret olmadığını görür. Kaybettiğinde bunun dünyanın sonu olmadığını bilir, kazandığında ise bunun keyfini çıkarabilir. Hobileri vardır. Yaşam onun için işten ya da mesleki başarılardan ibaret değildir. Arkadaşları vardır ve sürekli arkadaşlıklar kurabilir. Diğer insanları küçümseme gereksinimi duymaz. Herkesin kendisine göre doğrularının olacağını bilir. Çevresindekileri olduğu gibi kabul eder ve zorlayıcı bir değiştirme çabası içine girmez. Sevdiği işi yapar ya da yaptığı her işin sevilecek bir yönünü bulur. İşini sanki hobisiymiş gibi yapar. Yapması gerekenleri gerektiği biçimde yaptığını düşünür. Eşine, çocuklarına ve sevdiklerine zaman ayırır. Onlarla birlikte olmak hayatının en keyifli anlarıdır. Doyumlu cinsel yaşamı vardır. Geleceğe umutla bakar. Geleceği kurmaya çalışır, fakat gelecek için bugünü ıskalamaz. Mutlu olmayı sürekli başka bahara ertelemez. Başkalarının düşüncelerini dinler ve onlara saygı duyar. Her çatışmayı ya da anlaşmazlığı, mutlaka kazanılması gereken bir meydan savaşına dönüştürmez. Öfkesini hisseder, fakat öfkesine kapılmaz ve öfkesini denetleyebilir. Mutluluk onun için ulaşılacak bir hedef değildir. Mutluluğun yaşam içinde, yaşarken hissedilen bir hazine olduğunu bilir. Sonu olmayan bu yazının sonunda hepinize yaşam boyu mutluluklar dilerim. 
(Erol Özmen (Bu yazı 04.09.2006 tarihli Medimagazin Tıbbi Haber Dergisinde yayınlanmıştır)
 

MUTLAKA İDEAL SAHİBİ OLUNUZ
 
İdeal sahibi olmak çok önemlidir.
Hayatta ulaşmak istediğimiz bir hedef yoksa, kendimize bir hedef tespit edememişsek kendimizi motive etmemiz zorlaşacaktır.
Gayesi olmayan insanlar, kendini mahveder. İçki, kumar, uyuşturucu ve diğer eğlencelerin peşinde hayatlarını tüketirler.
Bir gaye ve hedefi olmayan insanlara daima acımışımdır.
Orta yaşlılar ve ihtiyarlar, ah gençlik bir daha elime geçse ne işler başarırım, diye hayıflanır dururlar.
Gençlere bakıyorum, o müthiş enerjilerini, kendilerine hiç mi hiç faydan âdeta yarış ediyorlar.
Meselâ, bir takım tutuyorlar, onun başarısına bedavadan seviniyor, yenilgisine yok yere üzülüyorlar.
Ne manasız bir üzüntü, ne anlamsız bir sevinç!
Şimdi geriye dönüp gençlik yıllarıma bakıyorum, moda olsun, arkadaşlar arasında mahcup olmayayım, bir takımım da benim olsun, diye takım tutmuşum, maçlarını takip etmişim, üzülmüşüm, sevinmişim, hepsi için bir yığın zaman harcamışım.
Elime ne geçti?
-Hiç!
Keşke maç izlediğim zamanlarda kitap okusaydım... Hayatta başarılı olmuş insanların neler yaptıklarını, nasıl yaptıklarını öğrenseydim. Şimdi 50 kitabım var, o zaman 500 kitabım olurdu.
 
YARINI KURTARMAK İÇİN
 
Yarınlar bizim olsun istiyorsak  çok çalışmalı. 
Yarını kucaklamak isteyen bir kişi şunları yapmalı:

1. Mutlaka bir işi dünya çapında yapmalı.
2. Üniversite bitirmeli veya bir meslek öğrenmeli.
3. En az bir yabancı dil bilmeli.
4. Büyük idealleri ve hedefleri olmalı.
5. Bir cemaat içinde yer almalı veya tim çalışması yapmalı.
6. İnsanlarla iyi iletişim kurabilmeli.
7. Öğrenme yeteneğini geliştirmeli ve öğrenmenin süreklilik istediğini bilmeli.
8. En büyük meziyetin çalışmak olduğunu bilmeli.
9. Problemler karşısında yılmamalı, çözüm üretmeyi öğrenmeli.
10. Sırf kendisi için değil, insanlara faydalı olmak için çalışmalı.İyi bir Müslüman, meyve ağacı gibidir.

Başarı için Tavsiyeler... 

Yenildiğinizi düşünüyorsanız, yenilmişsinizdir. 

Cesur olmadığınızı düşünüyorsanız, korkaksınızdır. 

Kazanmak istiyor fakat kazanamayacağınızı
düşünüyorsanız, kesinlikle kazanamazsınız demektir. 

Kaybedeceğinizi düşünüyorsanız, çoktan
kaybetmişsinizdir.

Dışarıdaki dünyaya çıktığınızda anlayacaksınız ki
başarı, ancak onu istediğiniz takdirde gelecektir. 

Herşey insanın kafasında biter. 

Alt edildiğinizi düşünüyorsanız, alt edilmişsinizdir. 

Yükselmek için yüksek düşünmelisiniz. 

Bir şeyi  kazanmadan önce kendinizden emin
olmalısınız.

Yaşam savaşını kazanan her zaman, en güçlü ya da en
hızlı olan değildir. 

Er ya da geç kazanan kişi, kazanacağını önceden
düşünebilen kişidir.
 
 
 
''Unutma,Affetme,Güven ve Sorumluluk....
 
   Unutma!! üzerine edebiyatlar, unutma!! üzerine savaşlar, unutma!! üzerine intikamlar, hayatlar kurulmuş. 
  Kimi zaman unutulmaktan, unutmaktan yakınmışız, kimi zaman unutamamaktan. Kimi zaman unuttuk diye suçlanmışız, kimi zaman unutamadık diye. Kimi zaman "unutacağım" diye haykırmışız, kimi zaman "unutmayacağız, unutturmayacağız" diye. Bazen unutmuş olmak zavallılık olmuş, aşağılanmış, bazen de unutamamış olmak. Doktorlara gitmişiz kimi kez "her şeyi unutuyorum" yakınmalarıyla, yine doktorlara gitmişiz "unutamıyorum" yakınmalarıyla ve her defasında hasta saymışız kendimizi. 

   Oysa hafıza son derece fizyolojik bir işlemdir: Beynimizin bir fonksiyonu. Ne kalbimize uzanır yolu, ne de siyasi düşüncemize, kişiliğimize. Yakınıyla, uzağıyla hafıza bir beyin fonksiyonudur işte. Beyni etkileyen önemli hastalıklarda istemesek de, dirensek de kaybolabilen; sıkıldığımızda, üzüldüğümüzde tüm karşı koymamıza, direnmemize karşın işleyen bir fonksiyon. 

   Hafıza yakın ve uzak geçmişi doğru olarak anımsayabilme yeteneğidir. Bazı hastalıklarda aşırı artma görülebilir. Bir düşünün hiçbir şeyi unutamamak, her şeyi hemen anımsamak hoş olmasa gerekir. 

   Bazı insanlar vardır ki onlar dünyanın kendi etraflarında döndüğünü, dünyada var olmalarının bile dünya için bir lütuf olduğunu, kendileri olmasaydı diğerlerinin de bir kıymeti kalmayacağını düşünürler. 

   Önemli ve vazgeçilemez olduklarını düşünen bu yaratıklar övgü ve iltifatla beslenmeyi ister, kendilerinin özel olduklarını düşünüp ne yaparlarsa yapsında karşılarınkinden saygı görmeyi beklerler. 
   Oysakı başkalarından gördüğü saygı, kendilerine duydugu kadardır . .

   İlişkilerimizde özbenliğimizi ifade edebildiğimiz, gercek benliğimize sahip çıktığımız, gereksinimlerine karşılık bulabildiğimiz ve karşımızdaki kişinin özbenliğini olumladığımız, teşvik ettiğimiz ve empatik davrandığımız sürece doyumlu bir ilişki yaşayabiliriz. Gerçekten tatmin edici bir ilişki, ötekinin yanında kendimiz olabildiğimiz ve ötekinin yanımızda kendisi olmasına izin verebildiğimiz bir ilişkimizdir. 

   Keza, içsel güçsüzlüğümüzü güç sahibi olarak veya güce sığınarak değil; ancak özbenliğimizi yaşamla başa çıkabilecek bilgi ve beceriyle donatarak ve insanlarla işbirliği ve dayanışma içinde tatmin ederek dengeleyebiliriz. 
   Bazen kendimizi üstün görerek,başkalarını küçümseyerek,saygısız davranarak hatta kendini ulaşılmaz görerek yaşanan ilişkiler insanı degildir.Diyalog kurduğunuz insanları önce övün ki,sonra eleştirin,en sonundada bir daha övün!! 
  
  Bir yergi ancak iki övgü arasında sunulursa,o kişide değişiklik yapabilir.Öbür türlü o kişide direnç oluşturur,eleştiriniz sadece onu düşman yapmaya yarar.
Eleştireceğiniz kişi özellikle yakın çevrenizde bulunan insanlar ise ,onun olumlu iki yönünü bulmadan eleştirmeyin. 
Kişisel gelişimde sanırım bu yöntemin adı tost tekniği idi.
    Affetmek 
1. Mutlu olabilmeniz, bugününüzü yaşayabilmenize bağlıdır. 
2. Bugününüzü yaşayabilmek ise üzerinizdeki yüklerden kurtulmanıza bağlıdır, 
3. Üzerinizdeki yüklerden kurtulmanız, onları affetmenize bağlıdır. 

  Bu hafta sonu herkesi affedin, kendiniz dahil! Hesabınızı bitirin onlarla. Onların da, sizin de, insani zaafları olabileceğini görün. Onlarla paylaştıklarınızın içinde hoşluklar olduğunu da hatırlayın.          Yaşadığınız en kötü deneyimin dahi sizi güçlendiren izler bıraktığını bilin.  Affettikleriniz içinde mutlaka kendiniz de olmalısınız bunu da sakın atlamayın. 

  Affettikçe hafifleyeceksiniz. Hırslardan ve kavgalardan arınmaya başlayacaksınız. Enerjinizi kendiniz için verimli alanlara kullanabilecek ve başarılarınızın arttığını göreceksiniz. 
  Affetmek ruhu temizler ve buna da herkesin ihtiyacı vardır.

   Toplum yasamında sen, ben ve biz anlayısının biri baskındır. 
   Sen ve ben anlayısısnın baskın oldugu toplumlarda,birey otorite için vardır. Bu tür toplum çoğunlukla aciz insan yetiştirir.Ben ne bilirim ,benim aklım ermez, diyen ve baskasına bağımlı olan insanlar bu tür kültürün ürünüdür. 
   Ben anlayısında olan insan işbirliği içinde olamaz,diğer insanlarla eşit ilişkilere giremez,sürekli denetlemek, onlara baskın olmak cabasındadırlar.içinde bulundugu durumu denetlemek ,yönetmek gereksinimi o kadar kuvvetlidir ki ekip elemanı olarak çalısmaz.Digerlerine güveni yoktur ,güven duymadıgı icin saygı da duymaz... 
  Ben anlayışı doyumlu bir yasamın temelini olusturmaz. Sen anlayısında olan kisi gibi ben anlayısında olan kişi sürekli bır eksiklik duygusu icindedir.Sen anlayısta olan kisi kendinden daha aciz birini gördüğünde hemen ben anlayısına gecer.Sen ve ben anlayısı bir paranın iki yüzü gibi birbirini tamamlar. 
   Oysa biz bilincinin hakim oldugu bir kültürde bireye verilen mesaj söyledir 
Kendin için neyin doğru ya da neyin yanlıs oldugunu bilebilecek yetenek sende var.Karar verdigin yönde bir yaşam olusturma gücünde sende var. Önemli olan senin girişimin ve baskaları ile olan tutumun. 
  Bu tür toplum cogunlukla girişimci insan yetistirir. Ben yapabilrim elimden her sey gelir demekle toplum basarısına katkıda bulunabilir... 
 
  Güven ve sorumluluk 
  Kendine güveni olmayan insan sorumluluk alamaz. Ama sorumluluğu almadığını da kabul etmez. Hayatın ve olayların onun bu sorumluluğunu yerine getirmesini engellediğinden yakınır durur. Sorumluluk almak demek, yaşadığımız şeyin -her ne ise- yaratıcısının kendimiz olduğunu görebilme yetisine sahip olmak demektir. 
  Bir insanın kendine güveninin gelişebilmesi bu sorumluluğu kabul etmesinden geçecektir. Bu sorumluluğu kabul etmeyen, yaşadığı sıkıntılar için başka insanları ya da başka güçleri suçlamaya devam eden bir kişi için, pek bir umut olduğunu söyleyemeyiz. 
  Onay almadan yaşayamayan insanlar, mutluluklarını, kendi dışlarındaki kişilere endekslediklerinin pek de farkına varmazlar. Mutlu olmayı kabul ve onay bulmak zannedersek, mutluluğu yakalamaya çalışırken mutsuzluğa doğru yelken açarız.
  Mükemmel olmak ile olabileceğinin en iyisi olmak arasındaki farkın yorumu:Mükemmellik peşinde olan insanın yarışı sürekli başkalarıyladır. Olabileceğinin en iyisi olmaya çalışanın derdi ise kendisiyledir. Kendi gerçeklerini baz alır, rol modeller belirleyip onlardan ilham alır, hedefler koyar, ama esas kimliğini, başkaları gibi olmak uğruna feda etmez. 

   Bir insan bunun ne kadar erken farkına varırsa, o kadar mutlu olur, üretken olur ve aslında, ‘mükemmel’ olur. İnsanlar ilham almak ile taklit etmeyi birbirine karıştırıyor. İlham almadan gelişim, üretim olmaz; eksik kalır. Taklit ederek ise ne mükemmel olunur, ne de mutluluk bulunur. 
Mükemmel gördüğümüz şeylerin orijinallerinden yalnızca tek bir tane var dünyada. Zaten onları mükemmel yapan da kısmen, bu tek ve özel oluşları. 
  Bu gercekten hırsı, taklit etmeyi, baskalarına benzemeyi sevenlere 
hele şu son zamanlardaki sınavlarda cocuklarımızı baskaları ile yarıstırdıgımız döneme ısık tutabilen cinsten ...İnsanın derdi kendisiyle olmalı, kendisini geliştirebilmeli, olabilecegin en iyisi olmayı hedefleyebilmeli... 
 
Z.B.?  
Severken güvensizlik 

Güven sadece 1 kez kaybedilir. 2. şansı hiçbir zaman vermez insana. Sonrasında güven duymayan hep acabalar içinde kalır. Her an nerede olduğunu ne yaptığını bilmek istersin güvenini yitirirsen. Sürekli yanında olmasını, ya da bir şey aklına gelince hemen sesini duymak istersin. Sanki yanında olunca ve sana bakarken sana ait olacak. En kötüsü ise ona ulaşmaya çalışırken ona ulaşamamaktır. İşte o zaman tüm zemberekler atar ve her türlü kötü ihtimal insanın aklına gelir. Onun yanına koşarak, uçarak gitmemek için kendini zor tutarsın. Gitsen ve herşeyin normal olduğunu görünce dahi güvenin artmaz. Bir sonraki kriz anını beklersin, artık zincir kopmuş güven kaybedilmiştir. Bir açığını yakalayana kadar rahat etmezsin. Bu kadar hayalini kurup hayatı zehir ettikten sonra eninde sonunda o açık yakalanır. Açık küçük olsa dahi haklı çıkabilmek için küçücük olay dramatize edilip büyütülür. "Ben demiştim" der güvenmeyen. Kişi kendi hazırladığı çukura düştüğünü ve o kadar zamanı başta kendine olmak üzere etrafındaki birçok kişiye nasıl zehir ettiğini çok sonraları anlayacaktır. En kötüsü severken ve ayrılamazken güveni kaybetmektir.
z.b.?
 
ÖĞRENDİM Kİ ...HAYATTA NELERE SAHİP OLDUĞUN ÖNEMLİ DEĞİL! 
 
Öğrendim ki, 

Kimseyi, sizi sevmeye zorlayamazsınız. Kendinizi sevilecek insan 
yapabilirsiniz. Gerisini karşı tarafa bırakırsınız. 

Öğrendim ki, 

Güveni geliştirmek yıllar alıyor. Yıkmak bir dakika.. 

Öğrendim ki, 

Hayatında nelere sahip olduğun değil, kiminle olduğun önemli. 

Öğrendim ki, 

Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün. Ama sonrası için 
bir şeyler bilmek gerek. 

Öğrendim ki, 

Kendini en iyilerle kıyaslamak değil, kendi en iyinle kıyaslamak sonuç 
getirir. 

Öğrendim ki, 

İnsanların başına ne geldiği değil, o durumda ne yaptıkları önemli. 

Öğrendim ki, 

Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor. 

Öğrendim ki, 

Karşılık vermek, düşünmekten çok daha basit. 

Öğrendim ki, 

Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek. Hangisi son görüşme olacak 
bilemiyorsun. 

Öğrendim ki, 

Sen tepkilerini kontrol edemezsen, tepkilerin hayatını kontrol eder. 

Öğrendim ki, 

Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde, yapılması 
gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlardır. 

Öğrendim ki, 

Bazı insanlar sizi çok seviyor ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor. 

Öğrendim ki, 

Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz de, bazıları hiç karşılık 
vermiyor. 

Öğrendim ki, 

Para ucuz başarıdır. 

Öğrendim ki, 

Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları 
kaldırmak için elini uzatır. 

Öğrendim ki, 

Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar, daha uzun yol yürüyor…
 
 
Dostum kırgınsın öyle mi...? 

Kolay değil belki, ama imkansız da değil. 

Hangi küskünlük bitmemiş, hangi dostluk başlamış ha ! 

Yüreğin senin elinde dostum. İnsanları değiştiremezsin, ancak onlara olan düşüncelerini değiştirebilirsin. 

Herkesi olduğu gibi kabul et, sen de olması gerektiğince ol. İnancının 
kazanmasını , ondan uzaklaşarak elde etme saçmalığından kurtul. 

Hatırla, İYİLİĞİN HALLEDEMEDİĞİNİ KÖTÜLÜK HİÇ HALLEDEMEZ Kİ. .
Yüreğine de kaydet bunu. 

ÜCRETSİZ BİLETTİR TEBESSÜM YÜREK YOLCULUĞUNDA

Sevgiye davet çıkar sen de hadi. Kanaat getir, olumsuzlukları eriteceğine. 
Geçmişe üzülme. Yaptığın hatalardan ders aldıysan, mutlu edebildiysen eğer; 
bugünü bugünle yaşa. Fakat biraz dur. 

Hayatına deneyimler eklemen için şart değil yanlışlardan geçmen. 
Başkalarının edindikleri doğruları yerleştir zihnine. Ölümün ne zaman 
geleceğini bilmediğinden, yolu uzatıp kaderini zorlama. Güzellikleri de bizzat kendin uygula. 
Z.B.?

İnsanlarla iletişim kurarken dikkat edilmesi gereken ilkelerden:
Düşünmeden konuşmayın!
Konuşanı dinlemesini bilin!
Esnek ve sabırlı olun!
Konunuzu iyi bilin!
Adil davranın!
Böbürlenmeyin!
Yüksekten atmayın!
İnsanları terslemeyin!
Sorulara karşılık verin!
Sinirlerinize hakim olun!
Başkalarını kötülemeyin!
Olduğunuz gibi görünün!
Yüz ifadenizi kontrol edin!
Ağdalı kelimeler kullanmayın!
Gereksiz eleştirilerden kaçının!
Sürekli dert yanan biri olmayın!
Telefonda önce kendinizi tanıtın!
Can sıkacak esprilerden kaçının!
Çift anlamlı sözcüklerden kaçının!
Öğütlerinizi kendiniz de uygulayın!
Kötü haberleri yumuşak dille iletin!
Ne zaman susmak gerektiğini bilin!
Herkesin işine burnunuzu sokmayın!
Sözü başkalarının ağzından kapmayın!
Telefonda konuşurken bir şey yemeyin!
Yazdığınızı hiç değilse bir defa okuyun!
Size akıl danışılmadıkça öğüt vermeyin!
Dinleyenlerin anlayacağı kelimeler seçin!
İnsanların gönlünü almaktan korkmayın!
Karşınızdakilerin tepkilerine dikkat edin!
Kaybetmeyi de göz önünde bulundurun!
Arada bir söze karışıp dinlediğinizi belli edin!,
Sizinle konuşulurken işinizle meşgul olmayın
Birisi konuşurken, başkalarıyla fısıldaşmayın!



ÇARESİZSEN ÇARE SENSİN! 

Ondan daha çaresiz olamazsınız!.. ASLINDA bugün sizlere yaşayan televizyon efsanesi, yıllık 300 milyon dolarlık kazancıyla dünyanın en zengin siyahi kadını, ABD’li program yapımcısı ve sunucusu Oprah Winfrey’in başarı formülünü anlatacaktım. Kişisel gelişim uzmanı değerli dostum Mümin Sekman’ın son kitabı İnsan İsterse / Azmin Zafer Öyküleri-2’nden alıntılayarak... Mümin, yazar Nüvide Tulgar’a Oprah araştırması sipariş etmiş. Tulgar da enfes bir derleme ve yorumla bu efsanenin doğuşunu ve yükselişini belgelemiş. Peki neden Oprah? Çünkü Mümin, konuştuğu ünlü kadınlara "Kim olmak istersiniz?" diye sorduğunda Hülya Avşar’dan İpek Tuzcuoğlu’na, Deniz Akkaya’dan Seray Sever’e kadar hemen hepsinden "Oprah Winfrey" yanıtını almış. Oprah’ınki, kelimenin tam anlamıyla bir "azmin zaferi" öyküsü... 1954 yılında bir domuz çiftliğinde, gayri meşru bir ilişkiden dünyaya gelmiş. Zenci olması o dönemde insan yerine konulmamak için yeterli bir nedenmiş. Ayrıca ayrık gözleri, kabarık saçları ve oransız vücuduyla tam bir "çirkin ördek yavrusu" muamelesi görmüş. Üstüne üstlük, bakılmak üzere yanlarına verildiği aile tarafından cinsel istismara uğrayıp, büyük bir psikolojik travma geçirmiş. Babasının ona verdiği bir görev ise hayatını değiştirmiş. Babası, Oprah’tan her hafta bir kitap okumasını, onu özetlemesini ve çıkardığı dersleri kendisine anlatmasını istemiş. Oprah, okuduğu kitaplarla kendini ve gücünü tanımış. Ve sonra her başarısını kendisine bir basamak yapıp, hızla yükselmeye başlamış. İşte ben size o Oprah’ı başarıya götüren sihirli formülü anlatmaya hazırlanırken, gözüm, Mümin Sekman’ın sunuş yazısına ilişti. Orada çok daha büyük bir başarı öyküsü vardı. Zira engelleri, Oprah’ınkinden çok daha büyüktü. Eminim, okuduktan sonra yaka silktiğiniz sorunlar ve engeller size de "çerez" gibi gelecektir. İşte, hayatı çaresizliklerle dolu bir adamın zafer destanı: 7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi. 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi olduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken o kalabalık arasında yalnız başına olanları izliyordu. 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman işgalinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti. 30 yaşında amiri onu kendisinden uzaklaştırmak için başka görev almasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı. 37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da iki ay hasta ve yalnız halde yattı. 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı. 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevden alındı. 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı. 38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı. 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı. Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Okuduğunuz hikaye, Mustafa Kemal Atatürk’ün öyküsüdür. Şimdi düşünün: Sizin başarılı olmanızı engelleyen ama Atatürk’ün karşısına çıkmamış bir engel var mı? Bugün olan biten karşısında kendisini çaresiz hisseden, "Memleket elden gitti ne yazık" diye umutsuzluğa kapılanlar var. Kendinizi en çaresiz, en aciz, en şanssız hissettiğiniz anda Atatürk’ü düşünün. Ben öyle yapacağım... 
Yazan : Yüksel Aytuğ


---Duygusal Zeka ---
Araştırmacılar her ne kadar duygusal zekanın kalıtımsal olduğunu bulsalar da düzenli ve sistemli bir çalışma ile duygusal zeka öğrenilip, geliştirilebiliyor. Sizlere günlük hayata ve mesleki alanda duygusal zekanızı geliştirebileceğiniz 7 önerimiz var. 
Öneri 1 : Kendinizi tanıyın. Kim olduğunuzu öğrenin. Duygusal zeka kendinizi tanımanızı şart koşar. Bu o kadar kolay değildir. Bu nedenle biz size bazı sorular hazırladık. Bunları sakin bir şekilde tekrarlanarak kendinize sorun ve kendiniz hakkında daha fazla bilgiye sahip olun: • Gerçekte ben kimim? Beni ne tanımlar? Kimi veya ne beni şekillendiren? • Hayatımda hangi rolleri üstleniyorum ve bunlardan hangileri gerçek? • İhtiyaçlarım nelerdir? Ne istiyorum, ne bekliyorum hayattan? Hedeflerim ne ? benim için önemli olan ne? • Güçlü ve zayıf yönlerim ne? Neyi iyi yaparım? Bana ne zevk verir. • Neye inanıyorum ben (ikili ilişkiler, yaşam, başarı, kendim)? • Benim davranışlarımı, düşüncelerimi, duygularımı belirleyen ne? Bu sorular sadece örnektir. Kişiliğimizin araştırılıp öğrenilecek çok yönleri vardır. Ancak bu çok kolay bir araştırma değildir. Fakat yine de çabaya değer ve heyecan vericidir. 
Öneri 2 : Duygularınızı ve onları kontrol etmeyi öğrenin. Duygusal doğal ve insancıldır. Kendi duygularımızdan veya diğer insanların duygularından ne kadar az korkarsak, duygusal durumlarda ve duygularımızla o kadar rahat başa çıkabiliriz. Duygusal zeka da işte bunu sağlıyor. Başkalarının duygularını anlamada ne kadar hakimseniz, onların duygularından korkmanıza da o kadar gerek kalmaz. Bu nedenle duygu dünyanızı iyi öğrenip tanıyın çünkü bunlar sizin hayatınızın ayrılmaz parçasıdır. İyi bir imkan da profesyoneller tarafından verilen “kendini tanıma seminerleridir”. Ancak günlük hayatımızda da kendimizi yeni algılara açık tutum ve onların değerlendirilmesini yapmadan sadece içinize kaydedin. Kendinize sık sık şu soruları sorun:”Kendimi nasıl hissediyorum ve bu duyguyu vücudumun en çok neresinde hissediyorum? Böyle hissetmemi sağlayan nedir? Bununla nasıl başa çıkabilirim? 
Öneri 3 : Kendinizi, kişisel özelliklerinizi başkalarına açık tutunuz. Bizler hepimiz farklıyız. Farklı olmak, diğerlerinden daha iyi yada daha kötü olmak demek değildir. Onların dünyaya bakış açılarının sizinkinden farklı olduğunu ne kadar çabuk anlarsanız, onları da o kadar çabuk tanırsınız. Bu da sizin duygusal zekanızın gelişmesi demektir. Duygusal zekalı insanlar başkaların duygu ve düşüncelerini kendileri için tehlike olarak görmezler, tam tersine ilgi çekici ve yeni bir şeyler öğrenme şansı olarak değerlendirirler. 
Öneri 4 : İletişim kurma becerinizi geliştiriniz İnsanlar arası iletişimi anlayın - her türlü insanlar arası ilişkilerde , iletişim , bütünlük sağlayıcı, çok yönlü ve çok anlamlı bir konudur. Bu konu ile sıkça ilgilenin iletişim teorilerinden Eric Berne’nin transaksiyonel analizi veya Ruth van Cohn’un konu hakkındaki ortak etkileşimi kendi iletişim kurma becerinizi oldukça geliştirir. İletişim kurma kabiliyetinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi - Eğer kendinizde iletişim kurma becerisi konusunda eksiklik hissediyorsanız, bunu düzeltmek için çok şey yapabilirsiniz: Çok çeşitli seminerler vasıtasıyla daha etkili iletişim kurmayı öğrenebilirsiniz. Ancak böyle bir seminere katıldığınızda aktif olarak uygulamaların yapılmasına dikkat ediniz ve sizde bu konuda sık sık pratik yapmaya bakınız. Kendinizi ifade etme yöntemlerinizi geliştirin - Bazen kendimizi ifade edebilme sıkıntısı çekeriz. Hatta bazen de ne söyleyeceğimizi, uygun kelimeleri unutup, olay geçtikten sonra nasıl hareket etmemiz, ne söylememiz gerektiği aklımıza gelir. Bu nedenle kelime haznenizi zenginleştirin. Her an yeni kelimeler öğrenin, özellikle de duygu ve düşünce ifade eden kelimeleri. Kendinizi çok yönlü olarak ifade edebilme cesaretimiz olsun. Bazen hal ve hareketleriniz, kelimelerinizden çok daha fazla anlam içerebilir. Örneğin tatlı bir tebessüm bile karşımızdakine iyi bir teselli verebilir. 
Öneri 5 : Problem çözücü olun Problemleri giderebilme, her zaman bir çıkış yolu bulabilme becerisi duygusal zekanın önemli getirilerinden biridir.bu becerilerinizi sistemli bir çalışma ile geliştirebilirsiniz. Mümkün olduğu kadar çok çeşitli olaylar ve problemler üzerinde düşünün ve bunlara çözümler getirmeye çalışın. Eğer problemlerden korkup kaçmaz ve onlar birer şans, kendini ispatlama fırsatı olarak görürseniz, onları çözmemeniz için hiçbir sebebiniz kalmaz. 
Öneri 6 : Eleştiriye açık olun Duygusal zekada eleştiri yapabilmek ve eleştiriye açık olmak da çok önemlidir. Konu bir taraftan sizi,diğer taraftan da başkalarını etkiler. Eleştiriye açık olun, bırakın sizi eleştirsinler. Bundan rahatsızlık duymayın. Bu sayede kendinizdeki olumlu ve olumsuz yönleri öğrenme fırsatını elde edersiniz. Siz de eleştiri yapabilin. Ancak bu başkaların onurunu kıracak, kişiliklerine zarar verecek şekilde olmamalı 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol